Bir köy vardır uzaklarda hüzünlü,
Benim köyüm, benim beldem orası.
İnsanları şehirlerde izinli,
Benim köyüm, benim beldem orası.
Çoban gibi kalmış bir dağ başında,
Belki üç yüz, belki beş yüz yaşında,
Bereket var toprağında- taşında,
Benim köyüm, benim beldem orası.
Suyu şifa, misk-i amber havası,
Bakırdandır tenceresi, tavası,
Toprak damlı, ak topraktan cilası,
Benim köyüm, benim beldem orası.
Buzlu akar dağlarında pınarlar,
Yaz günleri sürüleri konarlar,
Aypınarı, Dolukuyu diyorlar,
Benim köyüm, benim beldem orası.
Arkası yaslanır dede dağına,
Oradan bak bahçesine, bağına,
Kekik kokuları siner yağına,
Benim köyüm, benim beldem orası.
Dağında ardıçla meşe dost olur,
Gölgesinde yatan çoban mest olur,
Okuyanı doktor olur, üst olur,
Benim köyüm, benim beldem orası.
Koyun keçi yer şifalı otundan,
Taşlar gibi yoğurt olur sütünden,
Sadece bir Kurban’da yer etinden,
Benim köyüm, benim beldem orası.
Düğününde bayrak diker damına,
Canın verir din ve devlet namına,
Sekiz saat çalışır bir somuna,
Benim köyüm, benim beldem orası.
Çocukları çıplak, ayak baş açık,
Eli yüzü tozla toprak bulaşık,
Yolları var yamaç, kıvrım, dolaşık,
Benim köyüm, benim beldem orası.
Kadınları düğünlerde def tutar,
Kış boyunca kürek-kazma küf tutar,
Erkekleri camilerde saf tutar,
Benim köyüm benim beldem orası.
Toprağının her bir yanı neşeli,
Dağlarında kekik- sümbül döşeli,
Özlüyorum şu gurbete düşeli,
Benim köyüm, benim beldem orası.
|