Bugün yoğurursun demiri, taşı,
Titremeler gelir eline bir gün,
İştah ile yersin sofranda aşı,
Sancılar dolanır beline bir gün.
Gençsin, sağlıklısın gözlerin kara,
Ne ağrın var bugün, ne de bir yara,
Gider elindeki saltanat, para,
Düşersin oğlana, geline bir gün,
Toprakların mümbit, evlerin saray,
Son model araban, ulaşım kolay,
Gelmez olur maaş alacağın ay,
Bankada girerler koluna bir gün.
Kınalı ellerin, mercan dişlerin,
Sevenler, sayanlar dolu peşlerin,
Yanağından süzülürken yaşların,
Çıkacak Azrail yoluna bir gün.
Ömür takviminden düşerken yaprak,
Beden duvarında her gün bir çatlak,
Dişlerin eksilir, gözlerin ıslak,
Felç iner ayağa, koluna bir gün.
Seslerin gür bugün, sözün geçerli,
Kulakların açık, gözlerin ferli,
Yüzlerin kırışır, gönlün kederli,
Ak düşer saçının teline bir gün.
Hayatın toz -pembe, gönlün hoş gibi,
Ahiret deyince kalbin taş gibi,
Kalkarsın, koşarsın uçar kuş gibi,
Ağırlıklar biner dalına bir gün.
Anlarsın, dinlersin, bilir, okursun,
Alimsin, zenginsin, işte mahirsin,
Kürsülerde bülbül gibi şakırsın,
Gem vurulur tatli diline bir gün.
Övünedur bugün sen san’atınla,
Villan ile, sarayınla, yatınla,
Otuz torununla, on evladınla,
Bindirirler tahta salına bir gün.
Düşünmezler makamını, mülkünü,
Giydirirler beyaz kefen kürkünü,
Başucunda İmam verir telkini,
Kalırsın tek kendi haline bir gün.
Fayda gelmez evlat ile uşaktan,
Atadan, anadan, yedi kuşaktan,
Tarladan, bahçeden, bağdan, başaktan,
Düşürürler kabir çölüne bir gün.
Bu yolculuk Kalu-Bela’dan başlar,
Her durakta gözden boşanır yaşlar,
Bırakır evlatlar, dostlar, kardaşlar,
Rabbinle baş başa kalına bir gün.
|